Sonbahar
Bahar hep benim en sevdiğim mevsim olmuştur. Çiçek açan bitkiler, çimlerin yeniden bahara hazırlanması ve beni canlandıran çimlenme süreci... Bahar bana yeni bir dönemin geldiğini ve umudun ateşlendiğini hatırlatıyor.
Sonbahar mevsimi ise beni hem cesaretlendirilir hem de huşu duymama neden olur. Sanki her şeyin zaman ve mevsim olduğunu hatırlamam isteniyor. Sonbahar yazdan kışa geçiş dönemidir. Bu zaman dilimi, ağaçların üzerindeki yaprakların renklerini değiştirip soldurup sonunda döktüğü zamandır. İlkbahar ve yaz aylarında doğacak olan şey için yeryüzünü hazırlayan kış mevsiminde zeminin sertleşip soğuduğu zamandır. Bu tek başına bir mucizedir.
Yaşamın çemberidir.
Birkaç hafta önce, kronik bir hastalıkla yaşayan sevdiğim bir arkadaşımla samimi bir sohbet ettim. Doğadan ve hayatta olan her şeye ruhsal olarak bağlı olduğumuza inanmaktan bahsediyorduk. Sonbahardaki ağaçlar da kronik bir hastalıkla yaşayan bizleri yansıtıyor gibi. Arkadaşımla ağaçlar yapraklarını sonbaharda dökse de yeni yaprakların filizlenip büyüdüğünü konuştuk. Arkadaşım hastalıkta da aynısını yaptığımızı söyledi. Eve döndüm ve bu kavramı düşündüm. Sonbaharın bana düşündürdüklerini ve hissettirdiklerini yazmak istedim.
Ağaç, doğasında dayanıklı kökleri ile kusursuz ve canlıdır. Bu kökler yer altındadır ve ağacın üzerinde durduğu sağlam temellerdir. Dallar ve yapraklar ağacın uzantılarıdır. Dallar farklı yönlerde büyür ve bazen eğilebilir veya kırılabilir. Yapraklar renk değiştirir ve sonunda yere basar ama ağaç gövdesi hala yerinde durur. Kış aylarında değişikliklerden geçer ve asla temelini kaybetmez. Dallar ve yapraklar ağacın parçalarıdır, ancak ağaç bu kısımlardan bağımsız olabilir. Parçalarının değiştirilmesi ve kaybı, ağacın var olmasına engel olamaz. Ağacın yaşamı yaprakları ve dallarının çok ötesine, köküne dayanır.
Kronik hastalıklarla yaşayan insanlar olarak, kelimenin tam anlamıyla ve mecazi olarak, mevsimleri sürekli yaşıyor ve bazen bir şeyler kaybederek yeniden geri kazanabiliyoruz. Gerçekten iyi bir günümüzün ardından, kötü bir gün geçirebiliyor, sonra yeniden harika bir günümüz olabiliyor. Ne olacağını tam bilemiyoruz. Kesin olarak bildiğimiz, hastalığımız ve belirtilerimiz ne olursa olsun, yapımızın bozulmadan kalmasıdır. Kendimiz, özümüz değişmiyor. Ruhlarımız, fiziksel çevikliği ve beklentileri aşıyor. Mecazen dallarımız ve yapraklarımız olan bedenlerimiz belirli yetenekleri bükebilir, eğebilir ve kaybedebilir, ancak köklerimiz hep sağlam kalır.
Amacımız ve karakterimiz içimize gömülmüş, bu nedenle de devam edeceğiz. Ağaçlar sonuçta hayatta kalacaklarını bilerek sonbahar mevsimini karşılamayı, kış şartlarında ayakta kalmayı öğrendi. Biz de her gün benzer bir durumu yaşıyoruz. Zor zamanların sonunda güzel bir şeyin de olabileceğini öğreniyor ve umuyoruz.
Çoğumuz hastalıklarımızdan harika dersler aldık ve ciddiyetle neler yaptığımızı keşfettik. Yaşamımızı değiştiren ittifaklar ve yeni bağlantılar kurduk. En ironik açıdan, bazılarımız yalnızca mevcut ve gerçek yaşam arasındaki farkı keşfettiler.
Bu nedenle, sonbaharda dönüşümün gücünü hatırlatmak istedim ve geleceğin ne olduğu konusunda da iyimserim. Kış mevsiminin ilkbaharda güzel bir şeylerin doğumunu ve gençleştirilmeyi hazırladığına şahit oldum. Yapraklar değiştikçe ve döküldüğünde bile, sonrasında eskisinden daha güzel ve canlı bir kez daha büyüyeceklerini hatırlatmak isterim.
En önemlisi şu ki, her şeyden önce ağaç hala duruyor. Nihayetinde eski olanlar atılıyor, bırakılıyor ki yenileri gelişebiliyor. Bu sonbahar için dileğim, yenilenebilme fırsatım olması için artık bana hizmet etmeyen eski şeyleri atmaktır. Böylece daha öncekinden daha iyi bir durumda olacağım ve her mevsim umut vereceğim. Her geçişte, toplayacağım, ekeceğim ve büyüyeceğim. Aynı ağaçlar gibi ben de bekleyeceğim.
Arkadaşlarım, heyecanlı ve kalben cesur biriyseniz, siz de öylece durup kendinizi bu döngüye bırakın, heyecanınızı ve ümitlerinizi asla yitirmeyin.