MS’imiz Bize Özel
MS parmak izimiz gibi bize özgü ve bu yüzden kendi MS’imizi kimseninkiyle kıyaslamamalıyız.
Birbirimizle MS hikayelerimizi, atak sıkıntılarımızı konuşuyoruz zaman zaman. Bizimkisiyle aynı gibi görünen bir atak yaşayan MS’li bir dostla konuşurken nasıl düzeldiğini sorup o ilacı ya da tedaviyi denemek istiyoruz. Sıkıntılarımız geçmediğinde moralimizi bozup gelecek hakkında olumsuz düşünebiliyoruz. Aslında hepimize ilk teşhis aldığımızda durumumuzu kimseyle, hiçbir MS ile kıyas yapmamamız söylendi ama ister istemez etkileniyoruz galiba. “MS oldum başıma bunlar gelecek” diye düşünüp karamsarlığa kapılmamalıyız. Hepimiz biliyoruz ki ağır MS vakaları olduğu gibi iyi, hafif seyreden MS örnekleri de var ve her örnek ayrı bir MS, ayrı bir kişiye ait...
Böyle kaygılara kapılarak bilinçaltına olumsuz düşünceleri yerleştirmemeliyiz. Bunu yaparsak elimizde olmadan onları gerçekleştirecek davranışlarda bulunabiliriz. Kendini gerçekleştiren kehanetin içinde yaşamayı sanırım hiçbirimiz istemeyiz.
Maalesef tedavilerin etkinliğini de böyle duyduklarımızla değerlendiriyoruz. Halbuki MS’li olmamız ortak noktamız ama hiçbirimiz aynı değiliz ve MS’lerimiz farklı. Doktorumuz bu yüzden bize durumumuza uygun olan tedaviyi öneriyor. En iyi MS ilacı diye bir şey maalesef yok. Bana iyi gelen diğer kişiye iyi gelmeyebilir . İlaca vücutlarımızın verdiği cevap ve MS’imiz şahsımıza özel.
Doktorumuza durumumuzu eksiksiz, net olarak aktarmalıyız. Kötüleşme veya iyileşme hissettiğimizde bunu da mutlaka paylaşmalıyız. Doktorumuz uygun görürse ve daha çok fayda göreceğimizi düşünürse bize başka bir tedavi de önerebilir. Bu konu önemli ve doktorumuza güvenmeliyiz. Bizi takip eden, MS hikayemizi en iyi değerlendirecek olan doktorumuz çünkü. Kendi durumumuzu iyi takip edip bunu doktorumuza en doğru biçimde aktarmamız çok önemli.
Ortak kullandığımız ilaçlarda yaşadığımız yan etkiler bile farklılık gösterebiliyor. Biz birbirimize yan etkilerle baş etme yolunda öneriler paylaşarak yardımcı olabiliriz sadece. Amacımız “MS ile nasıl en iyi şekilde yaşarım”ı bulmak değil mi?
Ataksız günlere...