MS Teşhisinden Bugüne Bir Öz Eleştiri
Bundan tam 35 sene önce MS teşhisi ile yıkılan yaşamım, ilk başlarda “Ya .... olursam” ikilemlerim arasında geçti. Malum o zamanlar MS çok iyi bilinmiyordu ve çok da fazla tedavi seçeneği yoktu.
Geçirilen ataklarla hem fiziksel hem de fikren çöküşe giden bir yoldaki seyahatim başlamıştı.
Her gün “Acaba işimde kalabilecek miyim, yoksa işveren iş akdimi fesih mi edecek?” diye düşünüyordum. Ailem ile bir tatile veya gezmeye giderken yanımda bulundurduğum ilaçlar giderek bir külfet halini alıyordu. Tabii ya, hem can acısı hem de ilacımı almazsam oluşabilecek kötü halleri sürekli gözden geçirmek ruhen beni yıpratmaya başlamıştı. Bu halim uzun sürmedi ve ardından depresyon hapları ile ayakta ve canlı kalabilmek için ek bir şeyler yapmam gerektiğini idrak etmeye başladım.
Çünkü önümde dağ gibi büyüyen sorunlar, kendimi işe yaramaz hissetmem, devamlı yalnız hissetmem ve daha önemlisi tek varlığım oğlumun gelecek planları vs. bir çığ olmuş, düşüncelerimden çağlayan gibi akıyordu. İşte bu yüzden, fiziksel, ruhsal ve berrak bir düşünceyle varmış olduğum karar yaşantımdan yaklaşık 3-5 seneyi almıştı.
Bir gün MS teşhisimi koyan doktorum bana bir derneğimiz olduğunu ve istersem oraya katılabileceğimi belirterek, daha pratik bilgiler edinebileceğimi söyledi. Tabii bu benim için fırsattı ve değerlendirmek için oraya üye oldum, bir sürü arkadaşım oldu. En azından istesek de istemesek de birbirimizi anlayabiliyor ve empati kurabiliyorduk.
Kısa bir süre sonra, bir arkadaşım –ki hiç MS belirtileri yoktu – bana kendisinin yüzme ve fitness’e gittiğini ve beş yılda 1 atak geçirdiğini söyleyince, ben de vakit geçirmeden yüzme salonu bulup derhal yüzmeye başladım. Ancak bu aktivitede her kasın önemli olduğunu düşünerek ve biraz da kondisyon için, yüzmeye gitmediğim günler fitness’e gitmeye başladım. Kendimi daha dinç ve güvende hissederken ayni zamanda da kötü düşüncelerden sıyrılmıştım.
Yüzmede kendi çapımda zirvede hissettiğim dönemde, her yaz yapılan Boğaz Yüzme şampiyonasındaki engelli yüzme yarışlarına katıldım. Engelliler arasında 2.olmuştum ve artık MS beni korkutmuyordu.
Bugünlerde 60+ yaşıma gireceğim, tabii ki beni yalnız bırakmayan arkadaşım MS ile. Bir yönden hüzünlüyüm, bir yandan buruk bir sevinç var içimde. Hüzünlüyüm çünkü yaşamımın yarıdan fazlasında mücadele etmek zorunda kaldım. Sevinçliyim çünkü artık MS daha iyi biliniyor ve tedavi seçenekleri giderek artıyor. Bu nedenle genç arkadaşlarımın kesin çözüm bulununcaya kadar idare edeceklerini ümit ediyorum.
İtiraf etmekten nefret ediyorum ama yaşlanmaya başlıyorum.
60+'ın gerçekten yaşlı olduğunu söylemek mümkün değil, ama muhtemelen bunu okuyan bir sürü insandan yaşlıyım. Ben de "MS yıllarında" 26 yaşındaydım ve MS'imle birlikte çok uzun bir yol almıştım.
MS'imiz olsa bile, nispeten iyi yaşlanmamıza izin veren ortak faktörleri gözden geçirdiğimde, deneyimlerimden öğrendiğim kadarı ile “Sporla hayatını devam ettiren MS'li genç ve orta yaşlı insanların daha iyi yaşamaları mümkündür.” diyebiliyorum.
Sosyal bağlantılar, yaşam hakkındaki tutum, yaşam tarzı seçimleri ve alışkanlıklarının MS’in olmazsa olmazlarından olduğunu fazlasıyla tecrübe ettim.
Burada arkadaşlarıma tavsiye edebileceğim noktalar, “MS’inizi kabul eden ve size ihtiyacınız olan her türlü cesareti ve desteği veren, yapmak istediğiniz ve sizin seviyeniz ve hızınızdaki faaliyetleri yapmanızı sağlayan, size en yakın insanları" bulup onlarla daha çok vakit geçirin. Bunların yanı sıra, olumlu bir tutum ve iyimser olmak gibi bazı basit olguları da göz ardı etmeyin.
Bütün bu deneyimlerimin bana öğrettiği, içinde bulunduğumuz ve kötü olarak adlandırdığımız duruma karşı tez olarak “Ya ölümcül bir hastalık olsaydı!” diyerek kendinizi avutarak moralinizi daima yüksek tutmaktır.