It looks like you are using an older version of Internet Explorer which is not supported. We advise that you update your browser to the latest version of Microsoft Edge, or consider using other browsers such as Chrome, Firefox or Safari.

Arkadaş olabilmek

Arkadaş olabilmek

Seneler önce bel ağrısı ve baş dönmesi şikayetiyle uzman doktora gittiğimde bel fıtığı teşhisi konmuştu. Doktorum, bel fıtığı ile ameliyatsız “arkadaş” olmam gerektiğini vurgulayarak onunla iyi geçinmek için onu üzecek şeylerden vazgeçmemi önermişti.

Ağır kaldırmak, dizleri bükmeden öne eğilmemek, kilo almak gibi arkadaşımın hoşuna gitmeyecek şeylerden uzak durmak gibi.
Şikayetlerimin değişik şekillerde tekrarlaması üzerine değerli bir nöroloji doktoruna gittiğimde MS olduğumu öğrendim. Başlangıçta yaşadığım reddetme ve kabul etmeme durumu sonrasındaki  kabullenme süreci ile MS’in de bel fıtığı gibi “arkadaşım” olduğu ve bir ömür boyu benimle kalacağı fikrine alıştım. Artık yapmam gerekenin onunla beraber mutlu, mesut yaşamak  olduğunu öğrendim.
Hayat her şeye rağmen güzeldi, daha da güzelleştirmek ise benim hayalimdeydi.
Ya pes edip mücadeleyi bırakacak, mutsuz ve huysuz biri olacaktım ya da “her gecenin bir sabahı olduğuna” inanıp doktorlarımın desteği ile bu hastalıkla yaşamayı öğrenecektim.
Dediğim gibi, bu zorlu süreç sonunda yaşam sevincimi kaybetmemek için mücadeleye karar verdim. 
MS, özellikle şu konularda bakış açımı değiştirdi;

Yeni dostluklar, arkadaşlıklar kazandırdı.
Kendime zaman ayırıp “Ben ne yapıyorum?” deme fırsatı verdi.
Spor yaparak çok yoruluyordum, Şimdi “Dur bekle, kendine gel” dedim.
Vücut ısımı fazla artırmamam gerektiğini kendime empoze etmeye başladım.
Her olumsuz şeyi dert edip üzülmenin sağlığıma bir yararı olmadığını öğrendim.
Her kötü olayın daha da kötüsünü düşünerek, kendi kendime moral vermeyi öğrendim.

Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, ALS, Crohn (Kron) nasıl birer kronik ve uzun süreli hastalıklar ise MS de öyle bir hastalıktı sonuçta.
Bir de bana göre şu kesindir: “İnsanın kendine verdiği zararı, kimse vermiyor.”, bu yüzden biz MS’liler zaman zaman abartıp sigara içmekteyiz ve bu en son bile yapılmayacak alışkanlıktır. Kendimize, farkında olarak veya olmadan ne kadar çok zarar veriyoruz. Aslında, şunu kendimize söyleyebilmeliyiz: Hayatı seviyorum. Tüm zorluklara, tüm acılara, tüm kederlere, tüm hayal kırıklıklarına rağmen yaşamayı da seviyorum. “Hayat” sana rağmen ben “SENİ SEVİYORUM”.
Zaten, hayat da cesur ve pozitifleri sever. Sevebilmek için şunları ilke edinebiliriz diye düşünüyorum;

Yaşamayı seviyorum çünkü hala umudum var.
Hayallerim ve yaşamak istediğim duygular var. Onlara ulaşmak için yaşamam lazım.
Hoşçakal’lar hoşça kalsın... Ben merhabalardayım, iletişimde kalmayı seviyorum.
Diğer yandan, yattığımız yerde bile olsa, spor yapıp adalelerimizi devamlı çalıştırıp, zindeliğin tadını çıkartmalıyız.

Sonuç olarak, hayat devam ediyor. Ben de onu es geçmemeye kararlı olduğum sürece, günlerin  ve zamanın tadını çıkartmanın ideal bir yaşam tarzı olduğunu arkadaşlarıma da önermeden geçemeyeceğim.
Her geçen gün tüm dünyada hızla artan MS, yeni bireyleri de içine almaktadır. Ben de 32 senelik bir MS’li olarak, yaşadığım tecrübelerimi zaman zaman buradan sizlerle paylaşacağım.  Umarım “Bir zamanlar ben de MS idim” diyebileceğimiz zamanlar yakındır.